EMEVİLER ENDÜLÜS'TE

           2. Endülüs Emevîleri (756-1031).


               a) Emirlik Dönemi (756-929).


              Bağımsız Endülüs Emevî Devleti’nin kurucusu ve ilk emîri I. Abdurrahman iç karışıklarla,dış problemlerle uğraştı. Öldüğünde (788) halefi I. Hişâm’a iç karışıklıkları asgariye indirilmiş, gücü Abbâsîler ve Bizanslılar tarafından dahi kabul edilen, Suriye - Emevî geleneklerinin hâkim olduğu bir devlet bıraktı.

 

          Dindar kişiliğiyle Ömer b. Abdülazîz’i hatırlatan I. Hişâm (788-796), tahta çıktığı ilk yılda kardeşlerinin gösterdiği muhalefet dışında ciddi sayılabilecek bir iç meseleyle karşılaşmadı. Bu durumdan istifade ederek emirlik dönemini İspanya’nın kuzeyindeki hıristiyan krallıklara karşı cihad yapmakla geçirdi.

 


             I. Hişâm’ın yerine geçen oğlu I. Hakem  (796-822) ondan sonra da oğlu II. Abdurrahman geçti.saltanat yılları (822-852) emirliğin en parlak dönemi oldu. İç karışıklıkların azlığı ve Abdurrahman’ın bunların hallinde gösterdiği kararlılık neticesinde ülke uzun süreli bir iç istikrara kavuştu.Bu durum Endülüs’ün iktisaden zenginleşmesine ve Abbâsîler örnek alınarak yeniden düzenlenen devlet idaresinin güçlenmesine imkân verdi.

 

           

              II. Abdurrahman’ın oğlu ve halefi Muhammed (852-886) emirliğinin ilk döneminde babasının başarılarını devam ettirdi. 


             Münzir (886-888) ve özellikle Abdullah (888-912) dönemlerinde zayıflama başlamış ve Endülüs Emevî Devleti’nin otoritesi sadece başşehir Kurtuba’da hissedilir hale gelmişti.

 

            Endülüs’ü içine düştüğü bu krizden, Abdullah’ın yerine yirmi bir yaşında tahta çıkan torunu III. Abdurrahman (912-961) kurtardı.

 

          b) Halifelik Dönemi (929-1031). III Abdurrahman artık kendini Abbasi halifelerine bağli saymıyordu.Halifeliğini ilan etti.Böylece halifeler dönemi başlamış oldu.Endülüs Emevîleri’nin tartışmasız en büyük hükümdarı olan III. Abdurrahman 961 yılında öldüğünde yerini âlim kişiliğiyle tanınan elli yaşındaki oğlu II. Hakem aldı. Bu halifenin döneminde (961-976) daha önce sağlanan iç istikrar devam ettiği gibi dış ilişkilerde İspanyol krallıkları karşısında elde edilen üstünlük de korundu. II. Hakem zamanındaki asıl gelişmenin ilim ve sanat alanında olduğu görülür; Endülüs bu dönemde İslâm medeniyetinin en faal merkezi haline gelmiştir.

         

       II. Hakem’in ölümünden sonra oğlu II. Hişâm’ın (976-1009, 1010-1013) henüz çocukluk yaşında iken tahta geçmesinden istifade eden Hâcib İbn Ebû Âmir ve iki oğlu Abdülmelik ile Abdurrahman iktidarı ele geçirerek kendi adlarıyla anılan Amiriler dönemini başlattılar.

 

           

         1016’da Hz. Ali’nin soyuna mensup olduklarını iddia eden Şiî Hammûdîler ile Emevî hânedanına mensup kimselerin aralarındaki taht mücadeleleri şiddetlendi. Bu durum karşısında sabrı iyice taşan Kurtuba ileri gelenleri ve halk halifeliği lağvederek Emevî sülâlesine mensup kimseleri sürgüne yollayıp idareyi eşraftan oluşacak bir şûranın üstlenmesine karar verdiler. Böylece 756’da bağımsız bir emirlik olarak kurulan Endülüs Emevî Devleti yıkılmış oldu (1031)

        

       Ortaya çıkan otorite boşluğunun tabii bir sonucu olarak Endülüs Emevî Devleti’nin enkazı üzerinde irili ufaklı birçok devlet kuruldu ve Endülüs tarihinde “mülûkü’t-tavâif” adıyla bilinen yeni bir dönem başladı.

       

          3. Mülûkü’t-tavâif (Beylikler dönemi)(1031-1090). Bu dönemde görülen küçük devletler için kesin bir sayı vermek zordur. Zira Endülüs Emevî Devleti’nin yıkılışının ardından Kurtuba dışındaki şehirlerde yaşayan pek çok nüfuz sahibi aile bağımsızlığını ilân etti.İç çekişmeler sonucu şehirler düşmeye başladı. Tuleytula’nın düşmesi, Endülüs’ün hıristiyanlar karşısındaki en önemli savunma merkezlerinden birinin yok olması demekti ve benzeri bir tehlike  İşbîliye veya Kurtuba’yı da tehdit edebilirdi. Yaklaşmakta olan bu tehlikeyi hisseden bazı emîrler ulemâ ve halkın da teşvikiyle Kuzey Afrika’da hüküm süren Murâbıtlar’dan yardım istemek zorunda kaldılar.

          

         4. Murâbıtlar Dönemi (1090-1147). Endülüs müslümanları adına yapılan davetle Murabıtlar.büyük bir orduyla Endülüs’e geçti  üst üste zaferler kazandılar ve  Endülüslü emîrlere düşman karşısında birleşmelerini tavsiye ederek Mağrib’e geri döndüler.Ancak hristiyan hücumalarının tekrar başlaması üzerine  ikinci kez endülüs e geçtiler. Burayı Murâbıtlar Devleti’ne bağlı bir vilâyet haline getirdiler. Murâbıtlar’ın Endülüs’teki hâkimiyeti yaklaşık altmış yıl sürdü.

 

         

       Murâbıtlar’ın yıkılışıyla  Endülüs’ün imdadına yine bir başka Kuzey Afrika devleti olan Muvahhidler yetişti.

       

           5. Muvahhidler Dönemi (1147-1229). Muvahhidler, Murâbıtlar’dan farklı olarak kendilerinden yardım isteyen bazı dost emîrleri hasımlarına karşı korumak amacıyla Endülüs’e geçtiler. Hristiyanlarla savaşlar oldu.Bu süreç  Murâbıtlar ve Muvahhidler’in Endülüs’e geçmeleri üzerine kısmen durdurulan “reconquista” hareketinin yeniden hızlı bir sürece girmesiyle sonuçlandı.  Bu sırada Endülüs gibi Kuzey Afrika da siyasî parçalanmaya sürüklenmişti.

 

 

           6. Gırnata Benî Ahmer Emirliği (Nasrîler) ve Endülüs’te İslâm Hâkimiyetinin Sonu (Gırnata 1238-1492). Hıristiyan krallıklarının süratli bir şekilde gerçekleştirdiği istilâ hamlesinden sadece, Muhammed b. Nasr tarafından Gırnata’da kurulan ve Endülüs’ün güneydoğusundaki İlbîre’den Ronda’ya kadar uzanan dar sahil şeridi üzerinde hüküm süren Nasrîler (Benî Ahmer) kurtulabildi.1462 yılına kadar nisbeten istikrarlı bir dönem geçirildi; ancak bu tarihten sonra ortaya çıkan iç karışıklıklar sebebiyle durum değişti.  Gırnata müslümanlar şehrin müdafaası için büyük bir gayret sarfetmelerine rağmende  1492’de teslim olmak zorunda kaldılar; böylece İslâm hâkimiyetinin Endülüs’teki en son kalesi de düşmüş oldu.