4 - Arap Baharı kıvılcımının çakıldığı yer, Tunus

Tunus kenti, açık ucu dar olan geniş hilal şeklindeki bir kıyı üzerine inşa edilmiş.  Kentin doğusunda eski yapılar, batısında ise yeni yapılar dikkat çekiyor. Gemi limana yanaştığında, egzotik bir müzik kulağıma çarpıyor. Tunuslular gemiyi geleneksel müziklerini icra eden bir heyetle karşılıyorlar.

Mağrip bölgesinin bu en küçük ülkesinin nüfusu 10 milyon civarında. Halkın yüzde 99’u Müslüman ve Arapça konuşuyor. Barbaros Hayrettin Başa’nın 1556’da Osmanlı topraklarına kattığı Tunus günümüzde gelişmemiş bir tarım toplumu olarak dikkat çekiyor.
 


Tunus Arap baharı kıvılcımının çakıldığı yer. 18 Aralık, 2010 tarihinde  Muhammed Bouzazi'nin kendini yakmasıyla başlayan isyan ve protestolar sonuç verdi ve kısa bir süre içerisinde Tunus halkı 23 yıllık diktatör Zeynel Abidin Bin Ali’yi devirdi. Tunuslular Arap toplumlarına öncü olmaktan gurur duyuyorlar.  İşsizlik, gıda enflasyonu, siyası yozlaşma, ifade özgürlüğü, yolsuzluklar, usulsüzlükler ve kötü yaşam koşullarına isyan eden Arap toplumu yaptıkları devrimin bahara dönüşmesini bekliyor. Ancak Tunus’daki duruma bakıldığında işlerinin zor olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü toplum demokrasiye yabancı. Herkes Türkiye gibi bir yönetim istiyor. Ancak daha şimdiden 100 geçen siyasi parti sayısı, demokrasi yolculuğunun pek de kolay geçmeyeceğini gösteriyor.


Gemiden iner inmez bir minibüsçüyle bize Tunus’u gezdirmesi karşılığında anlaşıyoruz. Sabah saat 08.00 sularında protestoların yapıldığı ünlü Kezba meydanındayız.
 


Genişçe bir meydan. Tam ortasında tel örgülerle etrafı çevrilmiş bir tank var. Tankın güvenlik amaçlı mı orada durduğunu yoksa simgesel bir anıt mı olduğunu anlayamıyoruz. Meydan bomboş. Cadde ve sokaklar Avrupa’dakilere benzemiyor. Arap toplumunun “gece yaşamı” alışkanlığını bildiğimizden (sıcak iklim nedeniyle) açılmayan mağaza ve dükkanları yadırgamıyoruz. Tek tük açılan mağazalarda çalışanlar bir şeyler satmak için yoğun çaba sarf ediyorlar. Eski çarşıya (Medina)  geçerek dar taş sokaklarda bir süre dolaşıyoruz. Ardından meydana tekrar gelerek bir başka durağa hareket ediyoruz.
 



Minibüsçü bir alışkanlık olsa gerek ikinci durak olarak bizi bir Katedral’e götürüyor. İçimizde kızıyoruz minibüsçüye, bir İslam beldesinde neden Katedrale getirildik diye… Ancak yine de bilmek istiyoruz, Tunusluların ruh halini. Katedral açık ve buraya gelen turistlerin uğrak yeri. Özellikle Hıristiyanların ziyaret ettiği bu mabet şimdilerde müze olarak kullanılıyor.
 


Seslendirmediğimiz halde, hissetmiş olmalı veya güzergah öyle olduğundan birkaç dakikalık yolculuktan sonra modern ve muhteşem bir camiinin önünde buluyoruz kendimizi. Modern mimarisi ve büyüklüğüyle dikkat çeken bu camide iki rekat namaz kılmak için kapıya yöneldiğimizde camiinin kapalı olduğunu görüyoruz. Şoförümüz caminin saat 14.00’de açılacağını söylediğinden, camiyi sadece dışarıdan görüntülemekle yetiniyoruz.  Bin Ali döneminin katı laikçi anlayışı yavaş yavaş yok oluyor. Eskide sadece namaz vakitlerinde açılan camilerin birçoğunun artık gün boyu ibadete açık olduğunu öğreniyoruz.
 


Tunus tarihinde önemli bir yer tutan Kartaca’ya doğru yol alıyoruz. Burası başkent Tunus’un sınırları içerisinde kalmış, şehir meydanına arabayla 15-20 dakikalık mesafede bir yer. Kartaca, MÖ 814 yılında, Tunus yarımadasında kurulmuş olan bir Fenike kolonisi.


Kartacalılar tarafından kurulan bu yerleşim yeri, Roma İmparatorluğunun da en önemli şehirlerinden biri olmuş. .Bugün efsanevi Roma döneminden kalma ,Kartacalıların geniş kalıntılarıyla zenginleşmiş antik ile modernin buluştuğu bir şehir haline gelmiş. Kalıntılar UNESCO tarafından dünya mirası olarak kabul edildiğinden önemli bir tarih merkezi. Tarihi yaklaşık 3000 yıl öncesine dayanan Kartaca insan tarih mirasının önemli parçalarından birini oluşturmakta. Korunan harabelerin en önemlileri Roma limanları, hamamlar, içinde kral mezarları bulunan villalar.

Kartaca’da ki, tarihi evler ve turistik çarşı görülmeye değer. Esnafın bir şeyler satmak için rahatsız edici ısrarcı tutumu ve  kötü pazarlık ( satacakları fiyatın birkaç katı fiyatla pazarlığa tutuşuyorlar) anlayışının dışında çarşıda dolaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Hanımlar ellerine geçici dövmeler yaptırıyorlar. Esnaflar bizi dükkânlarına çekmek için Recep Tayyip Erdoğan, Zeki Müren, Mustafa Sandal, Hasan Şaş, Şıkıdım Şıkıdım gibi Türkçe bildikleri kelime ve kişilerin isimlerini seslendiriyorlar. Bunları duymak hoşumuza gidiyor. Avrupa’nın bize karşı soğuk yüzü karşısında, sıcak ve sevecen tavırlarıyla Tunusluları sevmeye başlıyoruz. Alabileceğimiz bazı turistik eşyayı tabii ki pazarlık yaparak aldıktan sonra, tarihi çarşıdaki gezintimize devam ediyoruz. Çarşı ve mahallelerinin dış duvarlarına iki renk hakim. Beyaz ve Mavi. Duvarlar beyaz, Panjur, pencere ve kapılar mavi. Tunus’a özgü, Tunus’un özel renkleriymiş bu iki renk. Bir de tabii ki yaseminler. Devrime de ismini veren Yesemin Tunus’un özel simgesi. Turistik çarşıda bizi yaseminlerle karşılıyorlar.  

 

Şoförümüz Derviş’le yolda sohbet ediyoruz. Derviş, devrimi gençlerin yaptığını söylüyor. Türkiye gibi olmak istediklerini ifade ediyor Derviş ama ekliyor, “Avrupalılar, özellikle Fransızlar bizi yıllarca sömürdü. Tunus’ta Türkleri istemezler. Burada iş yapmak için büyük komisyonlar ödemeniz gerekiyor. Ülkemiz madenler açısından özellikle de Fosfor yatakları bakımından çok zengin bir ülke. Fakat tüm yer altı zenginliklerimizi batılılar işletiyor. Kendimizin işleteceği günler gelir inşallah.”  
Tunus Akdeniz akbabalarının en rahat ulaşabildikleri yerlerden biri. Burada yıllardan buyana iktidarda bulunanlar, akbabalara iyi ev sahipliği yapmışlar. Yaklaşık yarım yüzyıldan buyana buradaki Müslümanlara bilinen tabirle “parya” muamelesi yapılmış. Camiler kapatılmış, cadde ve sokaklarda başörtülü dolaşmak yasaklanmış. Tunus’da Türkiye’deki katı laikçi anlayışın en sert uygulamaları yapılmış. Tunus şimdi kendi kimliğini arıyor. Tek korkulan; akbabaların bu sefer  başka bir kılıf altında yeniden buraya dadanmaları. Kapitalis batının yeni argümanı hiç şüphesiz demokrasi. “Size demokrasi getireceğiz” vaadleriyle Afganistan ve Irak’taki gibi yeni bir sömürü sistemi mi başlatılacak, yoksa Tunuslular kendi demokrasilerini kendi kültürleri üzerine yeniden mi bina edecekler? Bu soruya şimdiden cevap verebilmek zor görünüyor. Ama dileriz ve umut ederiz ki, Tunuslular ikincisini gerçekleştirirler. Tarihi ve kültürel birikimi, yer altı zenginliği ve genç nüfusuyla Tunus bunu yapabilecek her türlü imkâna sahip. Kısacası Tunus’da “helvayı yapacak” bir lider ihtiyacı var.
Gemi Tunus için yarım gün ayırmış. Sabah namazında limanına yanaştığımız Tunus’tan saat 13.00’de ayrılıyoruz. Bunun nedeni önümüzde 24 saatlik bir gemi yolculuğunun olması. Bu sefer Akdeniz’i güneyden Kuzey’e tek yolculukta kat edeceğiz. Rotamız Mayorka. (İspanyolcası, Mallorca)
 

Katkılarından dolayı Ahmet Özer, Şükrü Hıdıroğlu, Hasip Şenalp, Ali Can, Sefa Coşkun ve Ertuğrul Özdemir’e teşekkürler

 

Yazan: Nurettin Bay