Eva Peron İsimli Bir Bahtsız Kadın

“Eva” bizdeki “Havva” isminin karşılığı. Günün öğle sonrasında şehrin batısında Zooloji Parkı yakınında bulunan Eva Peron Müzesi’ni ziyaret etmek var programımızda. Bu ziyareti gruptan ayrı kızım ve ben yapıyoruz. 
 
Arjantin ikiye bölünmüş: “Eva sevenler” ve “sevmeyenler” diye. 3-4 katlı mütevazi bir ev, Eva Müzesi’ne dönüştürülmüş “Eva sevenler” tarafından.
Eva Peron bir solcu, sosyalist. Gerçek bir işçi dostu, fakir dostu. Bu özelliği yüzünden de başına gelmedik şey kalmamış. O bir fakir aile çocuğu. Buenos Aires’in fakir köylerinden birinde doğmuş. 19 yaşında kaderini değiştirebilmek umuduyla Buenos Aires’e gelir, şarkıcılığa başlar. 
 
Kaderin cilvesi Onu o zaman başbakan siyasetçi, general Juan Peron’la karşılaştırır. Birbirlerini severler, evlenirler. 
 
Juan Peron 1943’te gerçekleştirilen askeri darbenin yöneticisidir. İktidar askere geçince onu başkan seçerler. İlk iş olarak karısını kendi yardımcılığına getirir. Eva hep işçi, fakir dostu olarak çalışır. Mayıs Meydanı’na bakan Hükümet Binası’nın balkonundan ateşli konuşmalar yapar işçiler lehine. Ancak bu fakir dostu kadının ömrü kısa yazılmıştır kaderinde. Kansere yakalanır ve 1952 yılında 33 yaşında iken ölür. Devlet mezarlığına defnedilir. 
 
 
Askerler 1955 yılında kötüye giden ekonomiyi bahane ederek darbe yapıp Peron’u devirirler . Yeni generaller Eva’nın mumyalanmış cesedinin devlet mezarlığında kalmasına da izin vermezler. Oradan çıkartırlar, askerler kadavranın üstünde sigara söndürürler. Ardından kadavranın ellerini keserler. Şu düşünceyle. Eva Peron Arjantin’in paralarını yurt dışına kaçırmış İsviçre bankalarında saklamaktadır. Parmak izini kullanarak bu paraları geri alacaklardır. Arjantin’de rahat bırakılmayan cenazeyi İtalyanlar sahiplenirler. Cenaze yurt dışına sürülen kocasıyla birlikte İtalya’ya gider. Arjantin’e sivil rejime dönüldükten sonra aile yakınları Onu tekrar Arjantin’e geri getirirler. Ziyaret ettiğimiz Recoletta Mezarlığı’na, anne ve babasının yanına gömerler. 
 
 
Eva Peron’un acıklı yaşamını bir de “Eva Sevenler”in kurduğu müzesinde (Evita Müzesi) izlemek istedik. Orada ona ve kocasına ait olan giysiler, eşyalar… gördük. Kendi sesinden Arjantin halkına yaptığı ateşli konuşmalarını dinledik. Bu konuşmaların sonuncularından birinde şöyle diyordu:
 “Ben ne yaptıysam, Arjantin için ve kocam için yaptım. 
Artık ben öleceğim, ölümüm yakın. 
 
 
Kocam’a iyi bakın. O bir Arjantin sevdalısıdır.” 
 
En son sözü de şu olmuş:
 
“Arjentina no llores para mi (Benim için ağlama Arjantin)”.
Müzeden çıktığımızda akşam olmuştu. Ağlamıyorduk ama içimizi hüzün bulutları kaplamıştı. 
 
 
8) 10 Km. Uzunluğunda Bir Cadde
 
Şehri bir boydan girip öbür boydan çıkan Santa Fé (Kutsal İnanç) Caddesi’ne Zooloji Parkı’nın yakınlarında girdik. Şehrin batı ucundan girdiğimiz bu caddenin devamı şehrin doğu ucunda, Ahşap Liman (Puerto Madero) yakınında bulunan otelimizin yakınından geçiyor. 
 
İçimizdeki hüzünleri dağıtmanın yolunun bu caddeyi yürüyerek otele dönmek olduğuna karar verdik. 2,5 saat boyunca yürüdük. 
 
Cadde üzerinde bir lokantada mola verip, karnımızı doyurduk, kahve içtik. Girdiğimiz lokanta bir Japon lokantasıydı. İlginç bir pazarlama şekliyle karşılaştık: Self servis: Yemeklerin 100 gramı 5,5 pesos (resmi kura göre 1, kara borsa kura göre yarım dolar civarı). Japon patron kasanın başında duruyor, çalışanlarını, yemeklerini kontrol ediyordu. Salatalarından etlerine, balıklarından sulu yemeklerine, kızarmış tavuğuna kadar her şey vardı tezgahlarda.
 
9) Carlos Menem’in (El Turco) İzinde
 
Buenos Aires’teki bir günümüzü şehrin banliyölerinden biri olan Delta Tigre Kazası’nı gezmeye ayırdık. Burası Plata Nehri’nin Atlas Okyanusu’na dökülmeden önce muhteşem zikzaklar yaparak doğa harikaları oluşturduğu bölge. Trenle gittik. 
 
 
Trenin içi ana baba günü. Bizim İstanbul’daki belediye otobüslerinden beter. Sıcak bir yandan. Bir zevk olması gereken seyahat sıkıntıya dönüşmüş durumda. 
 
Şehre dönüşümüzü turistlere hizmet veren bir gemiyle yapacağız. Gemi yolculuğumuz buraya gelirken çektiğimiz sıkıntıları unutturuyor bize. Şehre dönüş öncesinde Plata Nehri’nin (Gümüş Nehri) en güzel kıvrımlarında dolaştırıyor bizi. Nehir kenarı cennet misali çeşit çeşit ağaçlarla dolu. Bu cennet ortamında yazlık evler. Her evin önünde nehre inen tahtadan yapılmış merdivenler. Ve bu tahta merdivenlerden suya inip yüzen, yıkanan şanslı insanlar. 
 
Bu evlerden bir tanesini özellikle işaret etti bilgi aktaran hoparlör: Eski başbakan El Turco lakaplı Carlos Menem’in yazlığı. 
 
Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı topraklarından bir hayli insan göçmüş Arjantin’e. Topluca buralara yerleşen bu insanlar (bir kısmı, Yahudi ve Ermeni) “El Turco” diye anılmışlar. Carlos Menem de bu ailelerden birinin çocuğu. 1912 yılında 14 yaşındayken Arjantin'e gelen Müslüman bir tüccar babanın oğlu. Gençliğinde Hristiyan olur. 1956'da Peronist Adaletçi Parti'ye (Partido Justicialista, PJ) katılır. Peronist Adaletçi Parti'nin adayı olarak katıldığı 1989 seçimlerinde, oyların % 49'unu alarak cumhurbaşkanı seçilir. 1995’te oyların %45’ini alarak tekrar başkan seçilir. 2003 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde %24,5 oy alarak elenir .
 
And Dağları’ndan doğup gelen ve burada Plata (Gümüş) Nehri ismini alan nehir öyle kuvvetli sular getirmiş ki, bu bölgedeki kara parçasını sürekli aşındırmış. Bu bölgede upuzun ve çok geniş bir koy oluşmuş. Plata Nehri kara parçasının topraklarını Okyanus’a taşımış da taşımış. 
 
Su gümüş rengi dendi ama bana kalırsa daha çok kırmızı toprak rengi. 
Puerto Madero’ya (Ahşap Liman) kadar getirdi yolcularını turist gemisi. Oradan otelimize yürüyerek döndük.