Ümit Burnu

Ümit Burnu
  • 2017-05-25

Ali SAKAL: Ümit Burnu sanırım bir turizm cenneti… Herkes için bütün aktiviteler düşünülmüş… İnsanlara nasıl vakit geçirtiriz sorusuna cevap bulunmuş. Peki Türkiye’nin buralardan örnek alabileceği hizmetler varmıydı?   
 
Ahmet ÖZER: Gezinin önemli ayaklarından birisi olan ÜMİT BURNU’na gitmek için gezimizin 3. gününde sabah erkenden yola çıktık. Cape Town’un plajları, su sporları yapan, balonla denize inen turistlere baka baka sahilden, muhteşem bir manzara eşliğinde Ümit Burnu’na giderken ilk durağımız  fok balıklarının yaşadığı bir adaydı. Küçük bir kasabada tekneye binerek kısa bir yolculuktan sonra fokların yaşadığı bölgeye geldik. Burada teknemiz motor durdurarak 3-5 dakika kayalıklardaki fokları yakından görmemizi, fotoğraflar çekmememizi sağladı. Tekneyle dönüp tekrar minibüsümüze binerek yarı saate yakın yine sahilden devam ettik. 
 




Profesyonel rehberimiz, sırada ŞAŞKIN PENGUEN ler denilen Afrika Penguenlerinin yaşadığı bölgeyi gezmeye gidiyoruz diyerek, penguenlerin bulunduğu küçük kasabaya oradan da  araçtan inerek biletli girilen bir bölgeye yürüdük. Aslında daha güneyde Antarktika da yaşaması gereken bu penguenlerin bir kolonisi nasılsa buraya gelmiş bakım iyi olunca da gitmemişler diye anlatıldı ama, görünüz öyle değildi. İnsanları buralara çekmek, buralarda oyalamak için düşünülmüş bir proje olduğu açıkça gözüküyordu. Bu küçük adamlar gibi kasılarak gezen sevimli yaratıkları bir süre ilgiyle izledik. Öğle olmuştu kıyıda deniz ürünlerinden oluşan öğle yemeğimizi yedik.  Ama daha gidilecek yolumuz vardı. Yolcu yolunda gerekliydi. 
 

 


Afrika kıtasının en güney noktasında bulunan Ümit Burnu, Hint ve Atlas Okyanuslarının birleştiği denize doğru uzanan kayalık bir burun. Biletli girilen National Park da bir süre ilerledikten sonra dünyanın en güneyi sayılan buruna ulaştık.1488 yılında Portekizli kaşif Bartelemou Dias tarafından keşfedilen, Fırtınalar burnu adı verilen yere daha sonra Denizcilerin morali bozulmasın diye Ümit burnu adını veriyor. Burada rehberimiz dünyanın en güneyinin aslında biraz daha ilerde olan Agulhas Burnu olduğunu söylese de biz dünyanın en güneyine ulaşma hatırası olarak sertifikamızı almış bulunduk. Bu noktanın koordinatlarını yazdıkları levhalar önünde fotoğraf çektirmek için epey sıra bekledik. Bu alan her an gördüğümüz gibi kalabalıkmış.





İnsanlar sanki yeni bir keşif yapmış gibi heyecanlanarak koordinatları göstererek videolar çekiyorlar, telefonla sevdiklerini yakınlarını arıyorlar konum gönderiyorlar. Anlıyoruz ki ülkenin Kültür ve Turizm Bakanlığı ve bürokratları iyi çalışıyorlar. Dünya’nın her yanından insanları buraya nasıl getiririz. Gelince burayı nasıl cazip gösteririz. Nasıl oyalar eğlendiririz her şeyi iyi düşünmüşler. Buradaki seremoninin ardından 245 metre yükseklikteki deniz fenerine yine teleferik treni ile çıktık. Bu fenerin olduğu yerde normalde bir şey yok ama insanlar çıksın diye nostaljik yapılar yapmışlar ve orta yere Cebeli Rahme gibi bir sütün koyarak gelenlerin adlarını yazmalarını, kimler gelmiş diye merakla bakılmasını ve çevrenin resimlerinin çekilmesine uygun zemin hazırlamışlar. Fotoğraflar, videolar derken yine tren teleferikle aracımızın olduğu yere indik. Akşam yaklaşmıştı artık dönüş zamanıydı. Mola vermeden Cape Town’a geldiğimizde akşam olmak üzereydi. Otele gelince çevreyi dolaşmak istedik. Rehberimiz uyarmıştı aman uzaklaşmayın, suç oranı çok yüksek diye. Otelimizin arkasında küçük bir market gördük. Gittiğimizde kapının karşısında kelime-i tevhit asılıydı. Belli ki sahipleri Müslümandı. Hemen girdik içeriye konuştuk, birkaç genç vardı hepsi Pakistanlı. Otelde çay içip su ve meyve alıp otelimize dönerken yanımıza çok sayıda yaşları genç potansiyel suçlu para isteyen kişiler geldi. Zor kurtulup otelimize döndük. 


          
Ali SAKAL: Mandela ve Zuma’nın hapis yattığı hücreleri gezerken neler hissettiniz. Mandela’nın özgürlük için büyük mücadele verdiğini biliyoruz.  Mandela’nın ruh halini öğrenmek için hücreleri gezerken bir an için kendinizi onun yerine koydunuz mu? 
 
Ali CAN: Cape Town’da dördüncü günümüzdü. Grubun yarısıyla ROBEN ADASINA gitmek üzere yine erkenden çıktık. Ufukta silueti gözüken adaya Waterfront bölgesinden bindiğimiz feribot ile tahminen yarım saatlik bir yolculuktan sonra ulaştık. Irkçı beyaz rejim sırasında siyahi, müslüman rejim muhaliflerinin hapsedildiği adanın tamamı bugün müze yapılmış. NELSON MANDELA’nın 27 yıllık hapis hayatının büyük bir bölümünü bu adadaki hapishane binasının içindeki küçük bir hücrede geçirdiğini gördük. Gruplar halinde içeri alınıp, daha önce bu hapishanede yatmış eski mahkum müze görevlileri tarafından bilgilendirme yapıldı. Mandela’nın yattığı hücre gösterildi. İlk başkan Mandela, Şimdiki başkan Zuma, arada bir başkan da olmak üzere G. Afrika Cumhuriyeti başkanlarından 3 tanesinin bu adada yatan mahkumlardan çıktığını öğrenmiş olduk. Başkan olmak için hapishane görmek gerekiyor demekki diye bir de espri yaptık buraları gezerken. Araçla yapılan ada turunda yine eski mahkum müze görevlisi adaya ilişkin bilgiler verdi. Yine bu adada, Endonezya’da isyan ettiği için sürgün olarak cezalandırılan şeyh Yusuf isimli prensin ölümü üzerine kendisine yapılan türbe,  Müslüman Cape liler tarafından ziyaret edilmekteymiş.