4 Nisan Cumaertesi GRANADA(Gırnata)
Sabah yine kahvaltıdan sonra yola çıktık.Granada(Gırnata) ve tabiiki El Hamra ya yolculuğumuz.Grana da şehir merkezi 240.000, banliyösüyle 1 milyonluk bir şehir.Turizm,tarım ve öğrenci şehri.Granada kastilya dilinde nar anlamına gelmetdeymiş.
Bir Emevi soylusu olan Muhammed b.Nasr, KURTUBA nın düşmesinden bir süre önce durumu farkederek burayı terk etmiş ve kendine daha güneyde 3 tarafı Siera Nevada dağları ile çevrili savunmaya uygun bu küçük yeri emirlik merkezi yapmış.Kurtuba dan kaçanlarla birlikte endülüsün son devleti olan Gırnata Beni Ahmer emirliği oluşmuştu.Burada kendine bir saray yaptırmaya başlamış ve işte El Hamra Sarayı böyle doğmuştu.
El Hamra yüksek bir tepenin üzerindeydi. Otobüsle buraya kadar çıktık. Saraya girmemize biraz vakit varmış. Öncelikle burda tepede müslüman mezarlığını ve burada yatan Muhammed Esed'i ziyaret ettik.
1900 doğumlu Esed,aslen yahudi bir aileden gelmekte.Yahudi dini eğitiminin ardından Viyana da sanat tarihi ve felsefe okudu. Gazetecilik yaptı.1926 yılında eşiyle birlikte müslüman oldu.Daha sonra hep müslüman ülkelerde yaşadı.KURAN meal tefsiri ve Mekkeye Giden yol isimli eserleriyle tanınmaktadır.1992 vefat ettiğinde vasiyeti gereği buraya defnedildi.Dualar ettik kendisine .Hafız ın kabri gibi selviler altında yatan müslümalara ve Muhammed Esed dualardan sonra tekrar el Hamra ya geldik.
EL HAMRA :Giriş saatimizde bizim elli kişilk grubta ikiye bölündük ve yanımıza birer İspanyol rehberle giriş yaptık. Biletlerimizi atmamamız istendi. çünkü Birkaç noktada daha kontroller varmış. Gerçekten de öyle oldu. Herhalde toplam 4 kez daha aynı biletle kontrollü girişler yaptık. Saraya ziyaret, gruplar halinde yaptırlıyor. Bir grup alınıp belli bir süre veriliyor,süre sonun da onlar çıkarılıp yenileri alınarak devam ediyordu.
El Hamra Kalenin içinde Beni Ahmer sultanlarının ikametgahı olarak kullanılan bir yapı. Kırmızı Saray demek.Bahçe tanzimini batılılar buradan görmüş denir. Asıl saraya varıncaya kadar tanzi edilmiş bahçeler içinden önce yazlık sarayı gezdik. V.Carlos un yaptırdığı sarayı (Kalenin içinde el hamranın bazı bölümlerini yıkarak yaptırmış) ve daha sonra asıl saraya yine kontrölle girdik. 1829 burayı gezen Amerikalı Washington İrwing in çalışmaları ve değerlendirmesi ile uzun yıllar ilgisiz, bakımsız kalan el Hamra bugün dünyada en fazla turist alan mekanların başında gelmektedir. Sarayın içindeki süslemeler, altıgen tavan döşemeleri, Aslanlı bahçesi tek tek anlatmakla bitecek gibi değil.
Ama dünyada Hiçbir yapıda bu kadar LA GALİBE İLLALLAH (Allahtan başka galip yoktur) yazısının olması, Allah adının bu kadar yazılması imkansız. Bütün duvarlarda, işleme, desen olarak bu yazı var. Bir savaştan galibiyetle dönen Sultan, halkın tezahüratlarına, kendisini göklere çıkaran çığlıklarına karşı duvarlara bu sözü yazdırdığı söylenmektedir.
El Hamra sarayının güzelliği,içindeki emirleri öyle rehavete alıştırırmış ki taht a oturan emirler cihada karşı gevşeklik gösterirler, El hamrayı hiç bırakmak istemezlermiş. Hatta bunun sebebi olarak saray yapılırken bir papaz büyüsü olduğu bile söylenirmiş.
El Hamra , toplamda üç saati bulan yorucu ,tempo gerektiren bir ziyaretti.Ama değmişti.Otobüse bindiğimizde yorgunluğu daha bir hissettik.
Bir süre sonra karşı tepelerde ki eski müslüman mahallesi şimdi ise çingenlerin oturduğu el bayzın bölgesine geçtik. Daracık sokaklarda yürüdük. Burda bir camii vardı. Yeni bir yapı. Mihrabını Kurtuba camiinin mihrabına benzetmişler. Müslümanların Granada ki buluşma yerleri olmuş. Yayınlarını ve bazı eserleri sattıkları küçük bir mekan da mevcut.Yanında bir de kilise .Aslında bu bina boşmuş.Müslümanlar talep edince kilise yapılıvermiş. Önünde hippiler toplanmış.Yaptıkları el işlerini satan çingeneler meydana sergi açmışlar. El Hamrayı bir de buradan izledik, fotoğraflar çektik. Otobüs saati biraz gecikince hippilerin yaptıkları müzikleri de dinlemek durununda kaldık. Çıplak ayakları,uzamış kirli saç ve sakalları,ellerinde içki şişeleriyle bu gençlerin kendilerini aramalarına üzüldük.
Yeniden dar sokaklardan inerek aşagıda bizi bekleyen otobüzsümüze bindik.Gırnatayı seyrede seyrede aşagıya indik.Burada Son Gırnata Emirinin tarihe geçen ağlama anektodunu hatırlamadan geçemedik.
Son Gırnata emiri Abdullah annesinin de yardımı ile babasını tahttan uzaklaştırıp, devleti zayıflatırken, kilisenin baskısıyla Aragon kralı II.Ferdinand ve Kastilya kraliçesi pasaklı İzabella(Bu İzabellanın dindarlığından dolayı hayatında 3 kez yıkandığı söylenir) evlenerek güçlerini birleştirmişlerdi. Müslümanları İspanya dan atmak için ne gerekiyorsa onu yapıyorlardı.Bütün bunların sonunda yapılan savaşlar kaybedilmiş,Gırnata kuşatma altına alınmıştı. EBU ABDULLAH şehri kimsenin canına,malına zarar vermemesi şartıyla İspanyollara terk etmiş,annesi ve yanındaki maiyetiyle Fas a gitmek üzere gidereken Siera Nevada üzerindeki boğazdan giderken şehre baktığında el hamranın ve şehrin yağmalandığını görünce ağlamaya başlamış.Annesi' Erkekler gibi savaşmazsan işte böyle karılar gibi ağlarsın' demişti. İspanyollar bu tepeye sonra 'Gözyaşı tepesi'adını vermişler. 1491 de kendi canının kurtarma karşılığında teslim ederek Fas a giden Ebu Abdullah,orada yoksulluk ve zillet içinde ölmüş.
Otobüsümüzde yine ilahiler,marşlar,şiirler okuyarak Malaga ya döndük.